MAGAZİN

Ayşe Barım'dan Sağlığı Hakkında Yeni Açıklama

Ayşe Barım, cezaevinde kalp ve beyin hastalıklarının ilerlediğini, dört ayda yedi kez bayıldığını ve ameliyat sonrası nekahet döneminin cezaevi koşullarında imkânsız olduğunu söylüyor.

Abone Ol

Menajer Ayşe Barım, Silivri/Marmara cezaevinden yaptığı açıklamada sağlığının hızlıca kötüleştiğini, kalp kasında ilerleyen bozulma nedeniyle dört ayda yedi kez bayıldığını ve beyninde yeni bir anevrizma geliştiğini belirtti. Barım, daha önce hipertrofik kardiyomiopati teşhisi konulduğunu; pek çok kardiyolojik ve nörolojik sorunun aynı anda var olduğunu, bu nedenle acil cerrahi müdahale gerektiğini söylüyor. Ameliyat sonrası dinlenme ve rehabilitasyon sürecinin cezaevi koşullarında sağlanamayacağını vurgulayan Barım, hücresel koşullar, beslenme yetersizlikleri ve tek kişilik hücrede ağırlaşan sağlık sorunlarının yaşam hakkını riske attığını ifade etti. Bu açıklamalar, Barım’ın avukatları, hekim değerlendirmeleri ve bağımsız raporlara dayandırılarak kamuoyuna yansıyor.

Cezaevi koşullarının sağlık üzerindeki etkisi: Ameliyat sonrası nekahet imkânsızlığı

Ayşe Barım, ameliyat olması halinde gerekecek nekahet dönemini cezaevi şartlarında geçirmesinin imkânsız olduğunu belirtiyor. Ameliyatlar; yoğun bakım izlemi, enfeksiyon riski takibi, düzenli fizik tedavi ve beslenme takibi gerektirir. Cezaevi ortamında bu gereksinimlerin tam karşılanamayacağı, Barım’ın iddiası üzerinden hem avukatlar hem bağımsız tıbbi kurullar tarafından dile getirildi. Mahremiyet, sürekli hekim erişimi ve steril koşullar gibi unsurlar ameliyat sonrası dönemde kritik öneme sahiptir; bunların eksikliği komplikasyon riskini artırır. Barım’ın ifade ettiği gibi, hücrede yetersiz dinlenme, uyku apnesi, hızlı kilo kaybı ve ileri kas yıkımı gibi durumlar iyileşme şansını düşürür. Türk Tabipleri Birliği ve bazı uzman hekimlerin değerlendirmeleri de cezaevi koşullarının bu tür yoğun tıbbi bakım için uygun olmadığını işaret ediyor; bunun sonucunda tahliye talepleri yöneltilmiş olsa da hukuki süreç farklı kararlar üretebiliyor.

Tıbbi durum: Kalp kası bozulması, bayılma atakları ve beyin anevrizması

Barım’ın anlattıklarına göre uzun süredir takip edilen hipertrofik kardiyomiyopati tanısı vardı; cezaevine girdikten sonra kalp şikayetlerinde belirgin kötüleşme oldu ve son dört ay içinde yedi kez senkop (bayılma) yaşadı. Kalp kasındaki bozulma, sol atriyum dilatasyonu ve mitral/ventriküler problemler gibi tabloyu ağırlaştırabiliyor; bu da ani dolaşım durmasına ve hayati risklere yol açabilir. Ayrıca Barım’ın beyin damarlarında daha önceden stent takılı anevrizmalar olduğu; yeni bir anevrizmanın stentlere yakın konumlandığı ve kanama durumunda müdahalenin güçleşeceği belirtiliyor. Bu birleşik risk profili, hem kardiyoloji hem nöroşirürji açısından acil değerlendirme gerektirir; birçok uzman, bu kadar çoklu ve yüksek riskli durumun kapalı cezaevi koşullarında yönetilmesinin ciddi sınırlılıkları olduğunu vurguluyor. Barım’ın hayati risk taşıdığı değerlendirmeleri, adli tıp ve bağımsız hekim raporlarıyla da gündeme geldi.

Beslenme, hijyen ve günlük yaşam: Mahpusun anlattıkları

Barım’ın ifadeleri yalnızca cerrahi risklerle sınırlı değil; günlük yaşam koşullarına dair ciddi yakınmaları da bulunuyor. Yetersiz ve sağlıksız yemek yağları kullanıldığı, hijyen sorunları nedeniyle bazen suda veya kaynar suyla yıkadığı gıdaları tüketmek zorunda kaldığı, bu durumun da kilo kaybına, kas yıkımına ve bağışıklık zafiyetine yol açtığı yönünde açıklamalar yaptı. Hastalıkların iyileşmesini destekleyecek dengeli, protein ağırlıklı ve mikrobesin zengin bir beslenme cezaevi ortamında sağlanamayabiliyor. Ayrıca kronik hastalığı olan bir kişinin ilaç takibi, laboratuvar kontrolleri ve uygun fiziksel aktivite programına erişimi sınırlıysa, hastalık seyri hızla kötüleşebiliyor. Barım’ın anlattıkları, yalnızca bireysel bir vaka değil; cezaevi sağlık hizmetlerinin kapasitesi ve mahpusların temel yaşam koşulları üzerine daha geniş tartışmaları da tetikliyor.

Hukuki süreç, raporlar ve talepler: Tahliye talebi ve uzman değerlendirmeleri

Barım’ın avukatları, kronik ve ilerleyici sağlık sorunları nedeniyle tahliye taleplerinde bulundu; bazı bağımsız tıbbi kurullar ve meslek kuruluşları da sağlık gerekçesini içeren raporlar hazırladı. Türk Tabipleri Birliği gibi kuruluşların değerlendirmeleri, mevcut koşullarda kişinin tutulmasının yaşam hakkını ihlal edebileceği yönünde uyarılar içeriyor. Buna karşın mahkeme süreçleri ve adli değerlendirmeler farklı sonuçlar verebiliyor; Adli Tıp’ın bazı sevk ve incelemeleri ile mahkeme kararları sürecin işleyişini etkiliyor. Hukuki zeminde, sağlık raporlarının içeriği, aciliyet derecesi, tedavi seçeneklerinin cezaevi içinde uygulanabilirliği ve kamu güvenliği gibi kriterler birlikte değerlendirilerek karar veriliyor. Bu davanın takipçisi olan kurumlar ve kamuoyu, hem sağlık hem adli boyutlarıyla süreci yakından izliyor.