Kayıp Kuşak

Bugün sizlerle, Kahramanmaraş'ın belki de en hassas, en acil meselesi olan "kayıp kuşak"tan bahsetmek istiyorum.

Abone Ol

Depremin üzerinden aylar geçti, enkazlar kalktı, yeni binalar yükseliyor. Peki ya enkaz altında kalan eğitim hayatları? Ya travmanın gölgesinde büyümeye çalışan çocuklarımız?
Geçen gün bir çadırkentte, elinde ikinci sınıf Türkçe kitabı tutan bir çocuk gördüm. "Öğretmenim, 'a' harfinde takıldım" diyordu. Oysa ikinci dönem matematik problemleri çözmesi gerekiyordu. İşte acı gerçek bu: Deprem, çocuklarımızın çocukluğuyla birlikte eğitim hayatlarını da yerle bir etti. Yaklaşık bir buçuk yıllık kayıp, sadece müfredattan ibaret değil. Bu kayıp, özgüvenlerinden, sosyalleşme becerilerinden, hayata tutunma azimlerinden çalındı. Asıl endişem, fiziksel koşullardan çok, bu çocukların iç dünyasında açılan derin yaralar. Uyku tutmayan geceler, kapı gıcırtısından irkilen minik yürekler, içlerine kapanan sessiz çığlıklar...
Ancak her karanlık, bir ışık barındırır içinde. Gördüğüm bir başka manzara beni umutlandırdı. Bir okulun bahçesinde, resim yaparak korkularını kağıda döken çocuklar... Futbol sahasında, attığı golden sonra ilk kez gülen bir yüz... İşte "travma sonrası büyüme" dediğimiz mucize tam da bu: Zorluğun içinden geçerek güçlenmek, yara izlerini birer madalyona dönüştürmek.
Peki biz ne yapıyoruz? Yeterince destek olabiliyor muyuz? Okullardaki psikolojik danışman sayısı yetersiz. Öğretmenlerimiz hem eğitimci hem psikolog hem de aile danışmanı gibi çalışıyor. Oysa çocuklarımızın sadece matematik, Türkçe değil; sevgiye, şefkate ve anlayışa da ihtiyacı var.