Son birkaç yılda ne yaşamadık ki… Deprem, yangın, kayıplar, korkular…

İnsan bazen kendi yaşadığı şeyleri bile unutmak istiyor. Ama unuttukça içinden bir şey eksiliyor.

Abone Ol

Ben Maraşlıyım. Bu topraklarda doğdum, büyüdüm. Depremin o soğuk sabahını unutamıyorum. Sokaklarda sessizlik vardı, ama o sessizliğin içinde öyle büyük bir çığlık vardı ki… O gün sadece binalar yıkılmadı. Hepimizin içinde bir şeyler kırıldı.

Sonra yangınlar… Dumanlar gökyüzünü kapladı, ama en çok içimizi yaktı. O yüzden bazen biri “Nasılsın?” diye sorduğunda, ne cevap vereceğimi bilemiyorum. Çünkü bazen iyi değilim. Ama kimseye de bunu söyleyemiyorum. İşte tam da bu yüzden bu yazıyı yazmak istedim. Çünkü bizim artık ruhumuzu da konuşmaya ihtiyacımız var.

Psikoloji sadece kitaplarda, terapi odalarında yok. O bizim mahallede, komşuda, pazarda, okulda… Bazen bir çocuğun gözünde, bazen yaşlı bir amcanın derin suskunluğunda…

Depremin sarsıntısı geçti belki ama biz hâlâ sallanıyoruz.

Kimi geceleri uykusuz geçiriyor, kimi dışarıda rahat yürüyemiyor, kimi hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyor. Ama gerçek şu: Biz çok yorulduk. Ve yorulduğumuzu kabul etmek, zayıflık değil. Aksine, en büyük cesaret. Birbirimize daha çok sarılmalı, birbirimizi daha çok dinlemeliyiz. Çünkü bu şehirde herkesin içi kırık biraz.

Ben de kırıldım. Ama kırıldım diye tamamen dağıtmadım kendimi. Her gün biraz daha toparlamaya çalışıyorum. Tıpkı bu şehir gibi… Yavaş yavaş, sabırla, umutla.

Belki hemen iyileşmeyeceğiz. Ama konuşarak, anlayarak, paylaşarak… Bir gün mutlaka düzeleceğiz. O yüzden sen de saklama içinde ne varsa. Çünkü bazen bir cümle bile iyileştirir insanı.