Ancak bir şehri şehir yapan sadece binaları, caddeleri veya sağlam zeminleri değildir. Bir şehrin asıl harcı "insan"dır.
Büyük bir afet yaşadık. Ancak afet sonrasında gördük ki sadece binalarımız değil, toplumsal iletişim becerilerimiz de enkaz altında kalmış.
Şehir olarak derdimizi anlatacak, sorunlarımızı doğru ifade edecek, merkezi yönetime yön gösterecek bir "ortak aklı" ve "dili" tam kuramamışız.
Bugün yepyeni bir şehir kurulurken o meşhur "plan masasında", yani karar vericilerin arasında Kahramanmaraşlıların sesi yeterince gür çıkmıyor. Başkalarının planladığı bir şehirde, bizler sadece izleyici konumunda kalıyoruz.
Bunun sebebi, Ankara’da kimin vekil, burada kimin başkan olduğu değil; o masaya oturup hakkını teknik, bilimsel ve vizyoner bir dille savunacak "yetişmiş insan gücü" ve ortak akıl eksiğimizdir.
Daha acı bir gerçekle yüzleşmeliyiz: Kahramanmaraş bir sanayi şehri. Ama nasıl bir sanayi? Eğer biz eğitim sistemimizi düzeltmezsek bu şehrin fabrikaları sadece asgari ücretli işçi çalıştıran, katma değeri düşük ürünler üreten, dünyada "ucuz iş gücü" ile yer edinmeye çalışan tesislere dönüşür.
Bu "Kahraman" şehir, dünyanın fason üretim deposu olmayı hak etmiyor! Bu şehir, geleceğe yön verecek teknolojiyi üreten, markasını dünyaya satan evlatlar yetiştirmeyi hak ediyor.
Eğer çocuklarımızı "sorgulayan, tasarlayan" bireyler değil de sadece "itaat eden" bireyler olarak yetiştirirsek, onları kendi ellerimizle asgari ücret tuzağına mahkum ederiz.
Ve en tehlikeli soru şudur: Geleceğe yön verecek evlatlar, sadece parası olanların gidebildiği özel okullarda mı yetişecek?
Kaliteli eğitim bir ayrıcalık değil, bu şehrin her çocuğunun hakkıdır. Binlerce çocuğun kalabalık sınıflarda, yetersiz imkanlarla eğitim aldığı bir düzende şehri yeniden kursanız ne olur?
Dünyada Finlandiya, Estonya gibi ülkeler çocuklarına "sorun çözme" ve "eleştirel düşünme" yeteneği kazandırırken, biz çocuklarımızı geçmişin kısır ideolojik çatışmalarına hapsedersek yarın yine o "karar masalarında" sandalyemiz olmaz.
Bize; geçmişin kavgalarını ezberleyen değil, geleceğe yön verecek araçlarla kendi fikrini oluşturabilen, geleceğin bilinmeyen sorunlarına çözüm üretebilecek nesiller lazım.
Bu sorunlar kimin hangi makama geldiğiyle çözülemez. Bu işler ancak ruhsal enkazı kaldırılmış, travmalarından arınmış, liyakat sahibi nesillerle çözülür.
Bu satırları yazarken, hem o zor yıllarda okuyup hem de yıllarca bu memleketin çocuklarına eğitim vermeye çalışan rahmetli babamı ve onun nezdinde tüm fedakar öğretmenlerimizi minnetle anıyorum.
Sevgili Öğretmenim;
Kahramanmaraş, tarihte imkansızı başarmış, dışarıdan destek beklemeden kendi kendini kurtarmış bir şehirdir. O günkü "Milli Mücadele" ruhu neyse, bugünkü "Cehaletle Mücadele ve geleceği inşa" ruhu da odur. Bizim mayamız sağlamdır.
Kahramanmaraş, tarihte imkansızı başarmış, dışarıdan destek beklemeden kendi kendini kurtarmış bir şehirdir. O günkü "Milli Mücadele" ruhu neyse, bugünkü "Cehaletle Mücadele ve geleceği inşa" ruhu da odur. Bizim mayamız sağlamdır.
Bu şehrin yeni binalarını mühendisler yapabilir ama "geleceğin tuğlaları" sizin yetiştireceğiniz öğrencilerdir. Mesleğini bir zorunluluk değil, bir "inşa" davası olarak gören sizlerin eseri, dökülen tüm betonlardan daha değerlidir.
Bu nedenle bu sene 24 Kasım öğretmenler gününü sadece bir kutlama günü değil; bu kadim şehri aklıyla, fikriyle ve vicdanıyla yeniden ayağa kaldırmaya çalışan öğretmenlerimize her tür desteği verdiğimiz gün olsun.
Gelin, bu kez temeli "betona" değil, "insana" atalım.