Mesele, basit bir gıda denetimi haberi veya adli bir vaka olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Şehrin lokomotif sektörlerinden birine yönelik, belirli aralıklarla ve son derece sistematik bir şekilde yürütülen bir yıpratma operasyonunu izliyoruz.

Ve bu operasyonun merkezine, her nedense, ısrarla ALPEDO markası oturtulmuş durumda. Sayın okurlarım, son dönemde Kahramanmaraş'ın en büyük ticari değerlerinden biri olan "dondurma" markası etrafında dönen tuhaf, bir o kadar da organize gürültünün farkında mısınız?
Mesele, basit bir gıda denetimi haberi veya adli bir vaka olmanın çok ötesine geçmiş durumda. Şehrin lokomotif sektörlerinden birine yönelik, belirli aralıklarla ve son derece sistematik bir şekilde yürütülen bir yıpratma operasyonunu izliyoruz. Ve bu operasyonun merkezine, her nedense, ısrarla ALPEDO markası oturtulmuş durumda.
ALPEDO’ya adeta kafayı takmış durumdalar.
Bu işin miladı, maalesef asrın felaketinde yaşadığımız acı kayıplarımızdan biri olan Ezgi Apartmanı davasıyla başladı. O günden bu yana, Sami Kervancıoğlu ve Mustafa Pekel isimleri üzerinden ALPEDO markası, adli süreçler devam etmesine rağmen bir "günah keçisi" ilan edilerek adeta "vurun abalıya" misali yerden yere vuruluyor.
Burada bir parantez açıp, analitik bir gözle şu tuhaflığı sorgulamak zorundayım: Deprem davasında, hakkında iki farklı bilirkişi raporu "suçlu" derken, üçüncü bir bilirkişi raporuyla mucizevi bir şekilde aklanan bir başka büyük dondurma markası (MADO) varken; diğer yanda, hakkında sunulan teknik raporlarda "suçsuz" olduğu belirtilmesine rağmen medyatik lince tabi tutulan bir ALPEDO gerçeği var.
Bu tezatlık, size de adalet terazisinin ayarıyla oynandığı hissini vermiyor mu?
Sistematik bir saldırı var diyorum, çünkü bu sadece adli süreçle sınırlı kalmadı. Şimdi de, geçtiğimiz günlerde BirGün gazetesinde yayımlanan "Halka ne yedirdiniz?" başlıklı, KSÜ'nün bir raporuna dayandırılan haberle, markaya yönelik ikinci bir cephe açıldı.
Benim esas hayıflandığım nokta ise tam burada başlıyor. Hayatta en kötü şey nedir bilir misiniz? Haklıyken kendini anlatamamak. Savunma yapamamak. Türkiye’nin ikinci en büyük dondurma markası, Kahramanmaraş’ta binlerce insana ekmek kapısı olan bir deve karşı bu sistematik saldırılar yapılırken, herkesin sus pus olması akıl alır gibi değil.
Özellikle, şirketin hukuk departmanının ne yaptığını merak ediyorum. Bu tür bir itibar suikastı karşısında, muhtemelen bambaşka bir dünyada, belki de Mars'ta bir hukuk mücadelesi veriyor olmalılar. Zira yeryüzünde, markalarının itibarı lime lime edilirken, etkili bir hukuki hamlelerini göremiyoruz.
Unutmayalım; kendi değerlerine sahip çıkmıyorsan, yarınlarda değersizleşen o değer değil, bizzat kendin olursun. Ve korkarım, Kahramanmaraş şehri olarak biz de bu yolda hızla ilerliyoruz.
Belgeler Ne Diyor, Algı Ne Diyor?
Gelelim şu meşhur "bakteri" haberine. ALPEDO, gecikmeli de olsa, konu hakkında detaylı bir kamuoyu açıklaması yaptı ve iddiaların merkezindeki raporları ve karşı raporları paylaştı. Gelin, bu "raporlar savaşına" analitik bir mercekle bakalım.
İddia (BirGün / KSÜ Raporu):
Haber, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi'ne (KSÜ) ait bir rapora dayandırılıyor. İddiaya göre, "Alpedo Yazgülü Kakao Sade" ürün partisinde insan sağlığına zararlı Listeria, E.coli ve Koliform bakteriler bulunmuş. Korkunç bir iddia, değil mi? "Halka ne yedirdiniz?" manşeti atmak için bundan daha "lezzetli" bir malzeme olamazdı.
Peki, ALPEDO’nun bu iddiaya karşı sunduğu belgeler ne diyor?
Savunma (ALPEDO / Akredite Raporlar):
Firma, bu iddiaları net bir dille yalanlıyor ve süreci şeffaflıkla paylaşıyor.
1. KSÜ Raporunun Geçersizliği: Şirket, KSÜ laboratuvarındaki analiz sürecinde "soğuk zincirin kırıldığını" ve numunelerin uygun koşullarda muhafaza edilmediğini iddia ediyor. Bu durum, bir dondurma numunesi için hayati bir hatadır ve mikrobiyolojik sonuçları tamamen geçersiz kılar.
2. Ürün Piyasada Yok: Habere konu olan ürün partisinin, tamamen ihracat için üretildiği ve yurt içi piyasaya asla sürülmediği belirtiliyor. Bu, "Halka ne yedirdiniz?" manşetini temelden sarsan bir bilgi.
3. Bakanlık Onaylı Raporlar: Asıl kritik nokta burası. ALPEDO, aynı üretim partisinden alınan şahit numuneleri, T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş ve uluslararası TÜRKAK akreditasyonuna sahip bağımsız Lotus Analiz Gıda Laboratuvarları'na göndermiş.
Sonuçlar: Bu resmi raporlarda (No: 202513748 ve 202513745) Listeria "Tespit Edilemedi" (Limit: 0/25 g). E.coli ve Koliform bakteri ise "<10 kob/g" olarak raporlanmış, ki bu değer yönetmelikteki en düşük tespit limitinin altında, yani pratikte "yok" anlamına geliyor.
4. Uluslararası Onay: Eğer bu ürünler iddia edildiği gibi zehir saçsaydı, ihraç edildiği ülkenin gümrüğünden geçebilir miydi? ALPEDO, Irak Merkezi Standardizasyon ve Kalite Kontrol Teşkilatı (COSQC) adına denetim yapan Intertek ve New Standard Company'nin 01.11.2025 tarihli raporlarını paylaştı. Sonuç: "Standart spesifikasyonlara uygundur."
Şimdi durup düşünelim.
Bir yanda, soğuk zinciri kırıldığı iddia edilen, üniversiteye ait tek bir rapor.
Diğer yanda, hem T.C. Tarım Bakanlığı onaylı akredite bir laboratuvarın hem de uluslararası denetim kuruluşlarının "temiz" dediği, birbirini teyit eden resmi belgeler silsilesi.
Peki ne oldu dersiniz? KSÜ’nün raporuna dayandırılan haberi yapanlar, bu akredite raporları dikkate aldı mı? Cevap hakkını hiçe sayanlar, iftirayı atıp, markaya bu ağır "itibar suikastını" yapıp kenara çekildi.
Benim derdim ALPEDO'nun avukatlığını yapmak değil. Ben Kahramanmaraş için yazıyorum. Şehrime, şehrimin en büyük markalarından birine atılan bu iftiralara karşı yazıyorum.
Suçlu kimse, kim halkın sağlığıyla oynamışsa, kim bir binanın yapımında usulsüzlük yapmışsa elbette en ağır cezayı çeksin. Adalet bunu gerektirir.
Ancak suçu, Kahramanmaraş’ın üstüne yıkmak, koca bir "Dondurma" markasını algılarla kirletmeye çalışmak, en hafif tabirle onursuzluktur.
Eğer biz, kendi değerlerimize sahip çıkmazsak, bu organize gürültüye karşı belgelerle değil, sessizlikle cevap verirsek, yarınlarda değersizleşen sadece bir marka değil, koskoca bir şehrin itibarı olur. Adaletin tecelli etmesi için sadece mahkeme salonları değil, kamuoyu vicdanı da gerekir. O vicdanı da ancak ve ancak 'gerçek' bilgi inşa edebilir; sansasyonel manşetler değil.