Ekonomik Gerçekler ve Sosyolojik Yansımalar: Türkiye’nin Enflasyon Sorunu

Türkiye ekonomisi, son dönemde enflasyon oranlarındaki hızlı artışla dikkat çekiyor. Mayıs 2024 itibarıyla TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon %75,45 seviyesine ulaşmış durumda​ (HABER ANKARA)​. Bu dramatik artış, özellikle dar gelirli vatandaşlar için yaşam maliyetlerini dayanılmaz hale getirirken, zenginler ve varlıklı kesimler için çeşitli avantajlar sağlamaktadır. Bu durum, ekonomik sistemin fakiri daha fakir, zengini ise daha zengin yaptığı gerçeğini gözler önüne seriyor.

Fakirden Zengine Sermaye Transferi

Yüksek enflasyonun en belirgin etkilerinden biri, fakirden zengine doğru gerçekleşen sermaye transferidir. Enflasyon, sabit gelirlilerin alım gücünü ciddi şekilde azaltırken, varlıklı kesimler genellikle enflasyonist dönemlerde sermayelerini koruyacak veya artıracak yatırımlara yönelirler. Özellikle gayrimenkul, döviz ve altın gibi enstrümanlar, enflasyondan kaçınmanın yolları olarak öne çıkmaktadır. Mayıs 2024'te TÜFE’de en az artış gösteren harcama grubu %1,01 ile haberleşme olurken, en yüksek artış %9,60 ile giyim ve ayakkabı grubunda gerçekleşti​ (HABER ANKARA)​.

Sosyolojik Problemler

Artan enflasyon ve gelir dağılımındaki eşitsizlik, toplumsal huzursuzluğun ve sosyal problemlerin temel nedenlerinden biridir. Gelir adaletsizliği, sosyal bağları zayıflatırken, toplumun geniş kesimlerinde umutsuzluk ve güvensizlik duyguları yaratmaktadır. Ayrıca, temel ihtiyaç maddelerine erişimde yaşanan zorluklar, suç oranlarının artmasına, toplumsal dayanışmanın azalmasına ve genel olarak yaşam kalitesinin düşmesine neden olmaktadır. Türkiye'de, TÜFE'deki yıllık %75,45'lik artış ve Yİ-ÜFE'deki yıllık %57,68'lik artış, bu dengesizliklerin ekonomik verilerle somutlaştığını göstermektedir​ (TÜİK)​.

Sığınmacıların Getirdiği Ek Mali Yük

Türkiye'de bulunan yaklaşık 10 milyon sığınmacı, ekonomik ve sosyal yapıyı önemli ölçüde etkilemektedir. Sığınmacıların barınma, sağlık, eğitim ve diğer temel ihtiyaçlarının karşılanması, devlet bütçesine ek mali yükler getirmektedir. Bu durum, mevcut kaynakların daha da zorlanmasına ve ekonomik dengelerin bozulmasına yol açmaktadır. Ayrıca, sığınmacıların iş gücü piyasasında yarattığı rekabet, yerli işçilerin iş bulma imkanlarını daraltarak işsizlik oranlarını yükseltmektedir. Türkiye'deki işsizlik oranı, 2024 yılı başlarında %11,5 seviyesine ulaşmış olup, genç işsizlik oranı ise %25'i aşmıştır​ (HABER ANKARA)​​ (TÜİK)​.

Umudumuzu Yitirmiyoruz

Bütün bu olumsuzluklara rağmen, hükumetten ve politikalarından umudumuzu yitirmemeliyiz. Yapısal reformların hızla hayata geçirilmesi, enflasyonla etkin mücadele stratejilerinin geliştirilmesi ve gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi için kapsamlı politikaların uygulanması gerekmektedir. Hükumet, ekonomik ve sosyal alanda dengeleri yeniden kurarak, toplumsal huzuru sağlamayı hedeflemelidir. Özellikle, 2024 yılı başlarında ilan edilen yeni ekonomik programın, mali disiplin ve yapısal reformlar çerçevesinde ekonomiyi yeniden dengeye oturtması beklenmektedir.

Sonuç olarak, mevcut ekonomik sorunların çözümü, kapsamlı ve bütüncül politikalarla mümkündür. Enflasyonla mücadelede kararlı adımlar atılması, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi ve toplumsal refahın artırılması yönünde atılacak her adım, geleceğe olan umudumuzu diri tutacaktır.