Helal ve haram, salt dini emirler olmaktan çıkıp, farklı sektörlerde yeniden biçimlendirilmekte ve “kullanışlı” kimliklere bürünmektedir.

Çağdaş dünyanın karmaşıklığı, dinin mutlaklık ilkesini zorlamaktadır. Buradaki mutlaklık bir dayatma değil, toplum hayatını düzenleyen normlardır. Helal ve haram , iyi ve kötü arasındaki derecedir. İyi ve kötü olan evrensel olduğu gibi helal ve haram da bu yönde değerlendirilmelidir. Helal ve haramın şekil değiştirmesi, felsefi açıdan ahlakın mutlaklığı ve göreceliliği ikilemiyle, dini açıdan ise kutsal metinlerin sabitliği ile çağın ihtiyaçları arasındaki gerilimle ilişkilidir. Modern dünyada bu kavramların yeniden yorumlanması, hem dini otoriteler hem de bireyler için zorunlu bir süreçtir. Ancak bu süreçte, helal ve haramın anlamlarının tamamen muğlaklaşması veya içeriksizleşmesi riski vardır. Örneğin, helalden harama geçiş labirenti olarak finans sektörü ;

islami finans, klasik faiz (riba) yasağını aşmak için yaratıcı finansal araçlar geliştirmiştir. Ancak modern dünyada, bu araçların bazıları, temelde faizli sistemlerden çok da farklı olmayan kurgularla dolandırıcı bir biçimlendirme sürecine tabidir. Gıda sektörünü incelediğimizde helal gıda sertifikası adı altında helal kavramı, ekonomik çıkarların gölgesinde “yarı-haram” ya da “yarı-helal” bir forma bürünür. Burada dini kavram, piyasa koşullarına göre esnetilip şekillendirilmektedir. Böylece haram olması gereken maddeler, “teknik detaylar” ya da “istisnalar” olarak saklanmakta, tüketici ise büyük oranda bilinçsiz bırakılmaktadır.

İnsanların dini etik kodları bireysel fayda ve tatmin doğrultusunda esnetmesi de bu süreci etkileyen bir başka faktördür.  Günümüzde yaygın olarak helal ve haramın dijitalleşerek, popüler kültür fetvası haline dönüşümü de helal-haram dairesini zedelemektedir. Popüler kültür  "modern helal" kavramını ortaya atarak, kumarı, bahis sitelerini meşrulaştırmıştır. Modern helal dışında kalan her tanım çağ dışı gösterilerek, kuşaklar arası çatışmayı körüklemiştir. " Kuşak " terimi de popüler kültürün dilimize yerleştirdiği başka bir çatışma sürecini ifade eder. X,Y,Z  diye dayatılan bu kuşak isimleri, insanların birbirine bakış açısını yönetmek ile kalmayıp; dinimizce kötü sayılan ne varsa "o kuşağa özgü olması gereken eylem" olarak donatmış ve yine kendi iktidarını pekiştirmiştir. Sözde hoşgörü timsallerinin LGBT hareketini, modern toplumlarda özgürlük ve bireysel haklar kavramlarıyla meşrulaştırılması; bunu da "Z kuşağı " aracılığı ile yapması ahlaki çöküşün kurumsallaşmasına zemin hazırlayan bir söylem stratejisi olarak değerlendirilebilir. Bu yaklaşımda bireysel iradenin mutlaklaştırılması, toplumsal değerlerin ve geleneksel ahlak anlayışının aşınmasına yol açarak normatif düzeni parçalar. Böylece cinselliğin sınır tanımaz bir öz-ifadeye indirgenmesi, yalnızca kişisel tercih olarak sunulup “helal” ve “hak” kategorisine sokulurken, toplumsal bütünlüğü sağlayan etik ilkeler nazarını dikkate almaktadır. Nihayetinde bu meşruiyet inşası, modernite eleştirisinin de işaret ettiği üzere, aşkın bir ahlak telakkisinin yerini göreceli ve  hedenoistik bir yaşam felsefesine bırakmasına neden olur ve bu durum toplumsal yapının çözülmesini hızlandırır. Helal–haram kavramlarının günümüzde uğradığı dönüşüm  yalnızca masum bir yorum farkı değil, derin bir ahlaki ve toplumsal çözülmenin göstergesidir.  Modern bireycilik ve piyasa mantığı, “helal”i etik bir sorumluluktan ziyade pazarlanabilir bir imaja indirgerken, dinî otoriteler de bu sürece çoğu zaman geçerlilik kazandırmakta veya sessizlik politikası sergilemektedir. Bu durum, ahlaki kategorilerin araçsallaştırılarak iktidar ilişkileri ve ekonomik çıkarlar için yeniden üretilmesine zemin hazırlamaktadır. Sonuç olarak, helal–haram kavramlarının eleştirel analizi, mevcut dini söylemin ahlaki tutarlılığını ve toplumsal sorumluluğunu sorgulamayı gerekli kılmakta; modernitenin şekillendirdiği rölativist ve tüketimci paradigmanın eleştirisini acil bir ihtiyaç olarak ortaya koymaktadır.