Teknoloji tarihinin en büyük sıçramalarından birine tanıklık ediyoruz.
Bu sıçramanın adı: Yapay zekâ. Dün yalnızca bilim kurgu senaryolarında karşılaştığımız şeyler, bugün gündelik hayatımızın ayrılmaz bir parçası hâline geldi. Peki, bu hızlı dönüşüm hayatımızı nasıl etkiliyor? Daha da önemlisi, biz bu dönüşümün neresindeyiz?
Yapay zekâ (YZ), sadece yazılımcıların ya da teknoloji şirketlerinin meselesi değil artık. Bugün bir öğrencinin ödev araştırmasından bir gazetecinin haber yazımına, bir doktorun teşhis sürecinden bir çiftçinin verim analizine kadar her alanda yapay zekâdan faydalanılıyor. Yani bu teknolojik devrim, ekran başındaki herkesin cebine, evine, işine ve alışkanlıklarına çoktan girdi bile.
En dikkat çekici olan ise; yapay zekânın yalnızca bilgiye erişimi hızlandırmakla kalmayıp, aynı zamanda insanın düşünce biçimini de dönüştürmesidir. Biz artık daha hızlı kararlar alıyor, daha kısa sürede daha çok veri analiz edebiliyor ve iş yükünü teknolojik araçlarla optimize edebiliyoruz. Ancak bu noktada durup düşünmemiz gereken bazı sorular da var.
Yapay zekâ bizim yerimize düşünmeye başladığında, biz ne kadar düşüneceğiz? Kolaylaşan yaşam, acaba bizi düşünsel tembelliğe mi sürüklüyor? İnsan emeğinin ve sezgisinin yerini makine alabilir mi? Bu sorulara verilecek yanıtlar, geleceğimizi şekillendirecek. Yapay zekâyı bir tehdit olarak değil, bir araç olarak görmeli; onu bilinçli, sorumlu ve insan merkezli bir anlayışla kullanmalıyız. Aksi takdirde teknolojinin rotasını insan değil, teknoloji belirlemiş olur.
Kabul edelim: Yapay zekâ, hayatımızda artık vazgeçilmez bir yer edindi. Önemli olan, onunla birlikte nasıl yaşayacağımızı öğrenmek. Çünkü teknoloji ilerlerken, insan kalabilmek de bir meziyettir.