Dünya hızla dönerken, insanın kendi etrafında dönmeyi unutması ne tuhaf…

Hep dışarıya yönelen bakışlarımız, varoluşumuzun merkezini dış dünyada ararken, iç evrenimizin haritası yavaşça silikleşiyor. Oysa insan, anlamı önce içinde aramalı; çünkü dış gerçeklik dediğimiz şey, çoğu zaman içsel yansımaların bir yansımasıdır sadece.
Her insan bir evrendir. Duyguların, düşüncelerin ve sezgilerin birbirine çarpıp yankılandığı sonsuz bir boşluk… Beden zamanla değişir, ama ruhun kendi doğası sabittir... Bu doğa kendine özgü yasalarla işler. Tıpkı fiziksel dünyanın kanunları olduğu gibi, ruhsal dünyanın da titreşimleri, döngüleri ve sırları vardır. Ve bu sırlar, sadece içe dönerek keşfedilir.
 Kendini anlamak, bir haritayı eline alıp kendi labirentine inmektir. Bilinçaltının kıvrımlarında gezinmek, bastırılmış duygularla yüzleşmek cesaret ister. Ama bu cesaret, nihayetinde insanın özgürlüğe açılan kapısıdır. Çünkü insan, kendinden saklandığı sürece, hakikatten de uzakta yaşar.
 İçe dönüş, bir kaçış değil, bir buluşmadır. Varlığın özüne, hatırlanmayı bekleyen bilgeliğe bir davettir. Sessizlik bu yolculuğun anahtarıdır. Çünkü hakikat, çoğu zaman sesin değil, sükûnun içindedir. Gürültü sustuğunda, öz konuşur.
İnsan ancak kendini tanıdığında bütünüyle var olur...
Sevgi ile kalın..